13 Şubat 2015 Cuma

Lelegler,Lelegler uygarlığı,Lelegler nerede yaşadı

Antik çağlarda Ege'de "Karia" olarak adlandırılan bölge, Bodrum Yarımadası  dahil, kabaca günümüzdeki Muğla ilini içine alan bir bölgeydi. Batı Anadolu'da  eski Yunanlılar'dan önce "Mis"ler, "Leleg"ler ve "Kar"lar oturuyorlardı. Misler  Anadolu'nun kuzeybatısında, Karlar güneybatıda, Lelegler de Bodrum  Yarımadası'nda yaşıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarına göre bu iki halk, (Karlar  ve Lelegler), Pelasg'larla birlikte Ege'nin en eski halkıydı. Daha sonraları  Karia'mn kuzey kıyılarını İonlar, güney kıyılarını da Dorlar ele  geçirmişlerdi.

Lelegler hakkında bilgi veren ilk en önemli kaynak, ünlü  tarihçi Herodot... Onun anlattığına göre, eski Yunanlılar Miletos'a ilk  geldiklerinde burada Karialılar bulunuyordu. Giritliler, ona "Karialılar'm  eskiden adalarda oturduğunu, destanlarda adı geçen Girit Kralı Minos'a bağlı  bulunduklarını ve daha o zamanlarda bile 'Lelegler' diye anıldıklarını" kendi  masalsı bilgilerinden aktarmışlardı. Tarihçinin Giritlilerin ağzından yaptığı bu  aktarmanın önemi, daha sonra aynı bilgiyi Karialılar'm ağzından da yapmış  olmasında yatıyordu. Herodot, yapıtında Lelegler'le Karialılar arasında hiçbir  ayrım gözetmemişti. Üstelik yapıtının bir yerinde "Karialılar'a eskiden Leleg  denildiğinden de söz etmişti...

Lelegler çok eski bir dönemde yaşadıkları  için bunlar hakkındaki tüm veriler antik yazar ve tarihçilerin verdiği bilgilere  dayanıyor. Günümüz kazılarında her ne kadar Miken ağırlıklı seramikler çıkıyorsa  da, kimi uzmanlar Miletos'un da Lelegler tarafından kurulduğunu savunuyor. Bütün  bunların yanında Lelegler'i ilginç yapan en önemli konu, kireçsiz ve harçsız  yapılarının tüm izlerinin binlerce yıl sonra bile hala izlerinin sürülebiliyor  olması... Günümüz batı kültürüne kaynaklık ettiği öne sürülen Eski Yunan  uygarlığının tüm baskısına rağmen bunların silinememiş olduğu  gözleniyor.

Lelegler hakkında ilk ve temel bilgileri veren Herodrot "Şu  üç şeyi onlar bulmuşlar ve Yunanlılar da onlardan almışlardır" deyip başlıyor  anlatmaya... "Savaş başlığının üzerine konan sorguç, kalkan üzerine işaretler  kazımak bize onlardan geçmiştir. Kalkanı tutmak için kulp yapmak da yine onların  buluşudur. O zamana kadar kalkan elle kulpundan tutulmaz, boyundan geçirilen bir  kayışla sol omuz üstüne alınır ve böyle kullanılırdı..."

M.Ö. IV. yüzyıl,  yarımadaya ve Lelegler'e büyük değişiklikler getirmiş, Karia bu sıralarda  yeniden Pers denetimi altına girmişti. Bölge büyük Pers kralının atadığı bir  "satrap" tarafından yönetiliyordu. Yüzyılın başlarında satrap olan Hektadomos,  M.Ö. 377 yılında satraplığı oğlu ünlü Mausolos'a bırakmıştı. Mausolos da, o  sırada küçük bir yerleşim yeri olan Halikarnassos'u askeri savunmaya uygun  bulup, başkentini Mylasa'dan buraya taşıdı. Satrap, burada yeni ve büyük bir  başkent kurmayı tasarlamaktaydı. Mausolos'un bu amaçla yaptığı işlerden biri de,  komşu Leleg kasabasının halkını, kimi zaman zor kullanarak yeni başkente, yani  Halikarnassos'a getirip büyük alana yerleştirmesiydi.

Bu olaydan sonra  Lelegler'in sayısı yarımada üzerinde azalmaya başladı. Ancak Myndos ve Syangela  varlıklarını sürdürdüler. Fakat Mausolos, bu iki kenti de daha büyük alanlarda  yeniden kurdu. Böylece Myndos ile Syangela Mausolos'un yeni başkentine  bağlanmamışlardı. Syangela giderek Thiangela'ya dönüştü ve Leleg özelliğini  yitirdi. Böylelikle hemen tüm Karia Yunanlılaşarak bir Yunan ili durumuna geldi.  Myndos'ta ise bir nüfus azalması sorunu yaşanıyordu. Kent nüfusu bir türlü  beklenilen sayıya ulaşmamıştı. Söylentiye göre, bu sıralarda kenti ziyaret eden  filozof Diogenes, kapıların kente oranla çok büyük olduğunu görerek,  Myndoslular'a, "Kentin akıp gitmemesi için kapılarını kapalı tutmasını  önermiş"ti...

Lelegler'in yanmada üzerinde çok sayıda yerleşmeleri vardı.  Günümüzde, Bodrum Yarımadasının en batı ucunda bulunan Gümüşlük, bir zamanlar  "Eski Myndos" adıyla anılan bir Leleg yerleşim yeriydi. Ancak, yapılarında harç  kullanmadıkları için zaman içinde hemen tamamı yerle bir oldu. Sadece yanmada  üzerinde bugün Lelegler'e ait dokuz büyük yerleşme kalıntısı  bulunuyor.

M.Ö. 1500 ile M.Ö. 400 yıllarına kadar varlıklarını sürdüren  bu toplumun bölgede kurduklan kentlerin adlan şöyleydi: Eski Myndos'tan başlamak  üzere, yarımada üzerinde "Termera", "Uranium", "Telmissos", "Madnasa", "Side" ve  "Pedasa"... Yarımadanın ya da bir başka deyişle, Bodrum'un (Halikarnassos)  batısında da iki büyük kent kalıntısından da söz etmek mümkün... Bunlar da  "Syangela" ile "Thiangela" adındaki kale kentler..

Fakat, bunlar  birbirinin devamı gibiler. Ünlü coğrafyacı Strabon ise Bodrum Yarımadası'nda  Lelegler'in 8 kent kurduğunu yazıyor. Plinius ise yarımadada Lelegler'e ait 6  kentin adını veriyor. Ancak, bu kale kentlerin dışında yarımadada çok sayıda  küçük yerleşmeler ve yapılar da mevcut. Bu, kasaba ya da kale yerleşmesi  şeklinde nitelendirilebilecek kentlerin "kurgan" ya da "birleşik yapılar" olarak  adlandırılan ilginç mimari yapılar vardı.

Gümüşlük limanının önünde  bulunan ve kenti doğal kale gibi örten küçük yarımadanın üzerindeki uzun sur  kalıntısı arkeologlarca "Leleg Suru" olarak tanınıyor. Yerine göre yaklaşık 1-3  m. eninde ve 200 m. uzunluğundaki bu surun günümüzde çok az temel kalıntısı  görülebiliyor. Yöreyi ayrıntılı bir biçimde araştıran George Bean'e bile,  "Yarımadayı böylesine ikiye bölmenin anlamı neydi?" diye sordurtan bu dev  duvarın, 3.500-4.000 yıl önce Lelegler tarafından, bugün bile sorun olan Kardak  dahil tüm diğer Yunan Adalan'ndan gelecek bir tehlikeye karşı yapıldığına hiç  kuşku yok...

Leleg mimarisiyle ilgili bir diğer ilgi çekici nokta da, tüm  yerleşmelerin dağların en yüksek doruklarında kurulmuş olmaları ve bu yapıların  genel planlarındaki ortak yöndü. Günümüzde ıssız ve uzak ören yerleri olarak  bilinen bu yerleşim alanlarının tepe doruklarındaki konumlan, denizi ve çevre  adalarını gözetlemede çok stratejik bir öneme sahipti. Kıyıları gözetleyen tüm  Leleg kent ve kasabaları dumanla haberleşiyordu. Bugün kimi yaşlı yöre insanının  yakın zamanlarda bile bu tepelerden dumanla haberleşildiğini hatırlaması, bu  geleneğin binlerce yıldan günümüze aktarıldığını kanıtlıyor.

Günümüzü  ilgilendiren bir başka ilginç yön ise, bu kalıntıların hiçbirinde Lelegler'e ait  kazı çalışmasının yapılmamış olması... Lelegler hakkında bugüne kadar yapılan en  kapsamlı yüzey araştırması, ünlü Alman arkeolog Dr. Wolfgang Radt'a ait... Uzun  yıllardan beri Bergama kazısı başkanlığını yapan Dr. Radt, 1960'k yıllarda  Bodrum Yarımadasının Lelegler'e ait önemli bir bölümünü mimari açıdan  araştırmıştı. Doktora tezi kapsamında yaptığı çalışmasını da daha sonra Leleg  mimarisiyle yapılmış en kapsamlı araştırma olarak yayımlamıştı.

Dr.  Radt'a göre, Leleg mimarisi "arkaik ve bölgesel bir yapıda"... Yapıların ilginç  bir yanı, taşların arasında hemen hiç harç kullanılmamış olması... Bu nedenle  büyük taşların dışında kalan yapı elemanları, Diogenes'in dediği gibi adeta akıp  gitmiş... Fakat Dr. Radt, "Bu arkaik ve primitif özellikli Leleg mimarisinde  öyle bir yapı türü var ki, şimdiye kadar hiç bir mimari tarzda bulunmuyor"  diyor... "Bunlar, dağların yüksek yamaçlarında inşa edilmiş yuvarlak ve çok  amaçlı yapılar. İç içe iki surdan oluşan bu yapılar arasında yarıçapı 20 m.  olanlar var. İç içe geçmiş surlar birbirlerine içteki bir noktadan değecek  biçimde inşa edilmiş ve üstleri kapalı...

Burada çobanlar yaşıyor olmalı;  ortadaki geniş avluda da hayvanlar... Ancak, yapının tamamının üstünün örtülü  olup olmadığım bilemiyoruz. Belki belli bir yükseklikten sonra ağaçlarla  örtüyorlardı. Hayvanlarını hem korsanlardan hem de kaplan gibi vahşi  hayvanlardan korumak için bu yapıların duvarlarını çok kalın ve yüksek inşa  ediyorlardı. Bunların çağlar içinde, M.Ö. 8-7 yüzyıldan başlayıp Roma dönemine  kadar adım adım değişmeler gösterdiğine tanık oluyoruz. Özgün Leleg tipinde  olanlar bütünüyle yuvarlak bir plan sergiliyor. Bölgenin Helenleşmesine paralel  olarak, bu yapılarda köşeli ilaveler ve kulemsi görüntüler ortaya çıkıyor. Yani,  bir tür evrimleşme başlıyor. Roma dönemine gelindiğinde ise bu özgün tip yapılar  kendi özelliklerini iyice yitiriyorlar..."

Lelegler, Roma çağlarına doğru  geldikçe, yalnız mimari açıdan değil, toplum olarak da giderek erimişler. İzleri  neredeyse kaybolmak üzere bir Anadolu yerli halkı olan Lelegler'in özellikle de  şimdiki Bodrum Yarımdası'nda yaşamaları ilginç .. Çünkü, günümüzde böylesine  popüler olan bir bölgede binlerce yıl önce yaşamış eski bir halk karşısında, hem  Bodrum meraklılarının hem de arkeologların ilgisiz kalması bir çeşit ihanet...  İnsanınkendi geçmişine, kendi kültürüne,kendi geleceğine  ihanet....

Mausolos'un kurduğu kent: Thiangela.

Bir dağ kenti olan  Thiangela'nm güney tarafı daha az sarp olup saldırıya açıktı. Şehrin kuleli ana  kapısı buradaydı ve bu yüzden sur yer yer kulelerle takviye edilmişti. Bu  cephenin batı ucundaki tepeye dışında çok sayıda da, "çiftlik evi", dört kuleli,  kare planlı bir hisar yapılmıştı. Bu hisar şehrin zayıf olan batı-güneybatı  tarafını güven altına alıyor ve bu yüzdeki şehir kapısını da  koruyordu.

Surların planı burada hilale benziyordu. Hisar da bu hilalin  bir ucunda yükseliyordu. Hisara şehirden, dirsekli ve üzeri yalancı tonozla  örtülü bir kapıdan giriliyordu. Güneydoğudaki kulenin yanında, sur duvarına  açılan küçük bir kapı vardı. Bu kapıdan, hisarın önündeki kavisli iki siper  duvarına ulaşmak ya da düşmana saldırmak mümkündü. Thiangela, Mausolos'un  kurduğu bir kentti. Surların inşa tarihi kesinlikle 4. yüzyılınikinci çeyreği  olarak kabul edilebilir. Kent, aynı yüzyılın sonunda, Karia'da bir krallık  kurmaya kalkışan ve kendi adına sikke de basan Makedonyalı Eupolemos tarafından  kuşatılmış ve şarta bağlı olarak teslim olmuştu.

Antik Çağ'ın NATO'su:  Delos Birliği...

Hellespontos ve Bosphoros kıyılarının Persler tarafından  ele geçirilmesinden sonra, Helen güçlerinin başkomutanı olan Sparta Kralı  Pausanias'ın sert davranışları, bağlaşık devletleri ondan soğutmuş ve onlar da  Atina çevresinde kümelenmişlerdi. Atina, başlangıçta gönüllü bir nitelik taşıyan  bu birliğin önderi oldu. Birliğin üyelerine düşen yükümlülükleri, hangi kentin  ne sayıda savaş gemisi sağlayacağını ya da ne tutarda yıllık gider katkısı  ödeyeceğini saptadı. Toplanan paralar Delos Adası'nda toplanıyordu.

Daha  sonra Atinalılar ilk olarak Miltiades oğlu Kimnon komutasında bir donanmayla,  Thrakia-Make-donya sınırında, Strymon Çayı ağzındaki İran bağımlısı Eion kentini  alıp (M.Ö. 475) halkını köleleştirdiler. Ege Denizi'nde Skyros ve Euboia  (Eğriboz) Adası'ndaki Karystos kentini ele geçirdiler. Bu sırada Naxos Adası  birlikten ayrılmak istedi, fakat adanın kenti Atina birliklerince kuşatıldı ve  kent de birliğe tekrar geri dönmek zorunda kaldı. Bu olay, Delos Birliği'nin bir  Atina bağımlıları topluluğuna dönüşmesinin ve gönüllü bağlaşıklar birliği  olmaktan çıkışının başlangıcıydı (M.Ö. 467)...
http://www.bestoffrm.com/140517-leleglerlelegler-uygarligilelegler-nerede-yasadi.html
Bu arada Leleg kentleri de  bu Delos Birliği'nin üyesiydiler. Myndos kenti birliğe onikide bir talent haraç  ödüyordu. Bu miktar Myndos'un küçük bir kasaba olduğunu gösteriyor. Pedasa kenti  ise Delos Birliği'ne iki talent haraç ödemekteydi. Kıyıdaki Halikarnas sos'un  1.65 talent ödediği düşünülürse, dağlık Pedasa'nın ödediği miktar oldukça  iyiydi. Termera kentinin ise birliğe ödediği iki buçuk talentlik haraç Mydos'un  yükümlülüğünün tam 30 katıydı. Madnasa kenti ise, birliğe önceleri iki talentlik  haraç ödemesine karşılık, sonraları bu haraç bir talente kadar  düşürülmüştü.

Yarımadadaki bir diğer Leleg yerleşmesi Side, ya birliğin  dikkatinden kaçmış olabileceği ya daçok küçük olduğu için haraç ödemiyordu.  Uranium adındaki kent debirliğe bağlı olmasına karşın çok önemsiz bir haraç  ödüyordu. Syangela ise Delos Birliği'ne, kendisine bağlı mynanda ile birlikte  bir talent haraç ödüyordu.

Antik Çağ duvar örgü  biçimleri

Balıksırtı duvar örgüsü: Küçük yassı taş bloklarının bir sıra  sağa, bir sıra sola eğik olarak tabaka tabaka dizilmesiyle oluşan bir duvar  örgüsü... Yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında harçsız örülmüş örnekleri görülür. Batı  Anadolu'daki kazılarda toprak harçlı örneklerine de rastlanmıştır.

Bosaj  duvar: Kenarları dikdörtgenler prizması biçiminde yontulmuş taş blokların ön  yüzleri hafif dış bükey bırakılmış ve kaba ya da düz olarak işlenmiş duvar örgü  biçimi...

Kyklop duvar: Düzgün olmayan büyük boyutlu taşlarla, harçsız  olarak yapılmış duvar örme şekli...

Poligonal örgü: Düzensiz duvarlardır,  ancak bu teknikle çeşitli irilikteki taşların birbirine uydurulması için çok  işçilik gerekir. Daha çok teras ve sur duvarlarında görülür. Antik dönemden  sonra kullanılmaz.

Psudo-İsodom: İnce ve kalın taş dizelerinin almaşık  olarak kullanılmasıyla oluşturulmuş, harçsız Helenistik duvar  örgüsü...

İsodom: Eş yükseklikte blok taş sıralarından oluşan harçsız  Helenistik duvar örgüsü... Derz uyumu (duvarlarda iki öğenin arasındaki dıştan  çizgi biçiminde gözüken birleşme yeri) olmayabilir ya da birleşme derzleri bir  ara ile birbirlerini dikey olarak izleyebilir.