13 Şubat 2015 Cuma

Atlantis ve Çerkezya ,Atlantis ve Çerkezya hakında bilgi

Efsane söyle  baslar; zamanımızdan 11.500 yıl kadar önce genellikle bir çoklarının Atlas  Okyanusu’nda olduıgunu iddia ettikleri bir kıta varmıs. Bu ülke insanlııgın,  özellikle beyaz-ari ırkın doıgduıgu ve çok üstün bir uygarlııga yükseldiıgi bir  adaymıs. Büyüklüıgü Libya ve Asya (Anadolu)’nın toplam alanından daha genismis.  Burada Günes’e tapan bir dini ve teknolojide çok gelismis, bilimi benimsemis,  çok yüksek kültüre sahip ve çok uygar bir ulus yasarmıs.

Atlantisliler, Avrupa, Akdeniz,  Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Amerika kıyılarına yaptıkları seferler ile ora  halklarına bu uygarlıklarını asılamıs ve koloniler kurmuslar. Sık sık olan  depremlere ada halkı alısmıssa da yine oldukça zararını görüyorlarmıs. Bir gün  çok siddetli depremler sonucu, Atlantis adası tümüyle sulara gömülerek  yeryüzünden yok olmus ve silinir gitmis.
Zamanımızdan 2400 yıl kadar önce yasamıs olan eski Atinalı  filozof-düsünür Eflatun (Plato) M.S.428-348, Atlantis efsanesini ilk yazan  kisidir. Eflatun’a göre, Atinalı Solon, M.S. 6.yüzyılda yasamıstır. Aynı zamanda  devlet adamı olan Solon, eski Mısır'ı ziyarete gittiıginde orada büyük itibar  görür ve Sais Mabedi rahipleri ile görüsür. Mısır rahipleri Solon'a, Yunan ve  Mısır uygarlıklarının daha bir çocuk kadar genç olduklarını ve asıl insanlııgın  altın devrinin kendi zamanlarından 9000 yıl önce sulara gömülerek batan ve yok  olan Atlantis uygarlııgı oduıgundan sözederler. Solon saskın ancak ilgi ile bu  açıklamaları dinler ve ilk kez bir batılı Atlantis’in varlııgını efsane  biçiminde de olsa, öıgrenmis olur.

Sonradan bu notlar ve bilgiler Eflatun tarafından “Diyaloglar” adı  altında kaleme alınır. Birinci diyalog; Timaeus, ikinci diyalog; Critias, ya da  Atlantik’ dir. Eflatun bu iki yazıda Atlantis anakarasını ve gelisimini sonuna  dek detayları ile anlatır. (Ilgilenenlere, bu yapıtı okumalarını öneririz)

Bir çok bilgine göre Atlantis, Atlas  Okyanusu’nda deıgil, baska bir yerdedir. Örneıgin, Akdeniz'de, Ege’de Tera  Adası’nda, Afrika’da, Kuzey Denizi’nde vb. Bazı arastırmacılar ise bu esrarengiz  ülkenin Kafkasya'da olduıgundan sözeder. Bunlar, Reginald A. Fessenden, Delisle  de Sales, Hermann Wirth gibi tarihçi ve arastırmacılardır.

Atlantis anakarasının Kafkasya'da  olduıgu gerçekte ispatlanamayacaıgı ve mantııga aykırı olabileceıgi  düsünülebilir, ancak gerçek olan bir sey vardır ki, Kafkasya ile Atlantis  arasında çok yakın bir iliski saptanmıstır.


Atlantis’ in sulara batısını izleyen büyük tufanın o zamanki  bilinen dünyayı sular altında bırakmıs olması da gerekirdi. Bu tufanda su  yüzünde ancak yüksek daıgların kalmıs olabileceıgi de çok olasıdır. Avrupa'nın  en yüksek daıgları Pireneler, Alpler ve Kafkas daıglarıdır ve bu bölgede yasayan  insanlar en yakın kara olduıgu için tufanda kurtulanlar arasında sayılabilir. Bu  büyük felaketten kurtulabilen bazı Atlantisliler'in de böyle daıglık kara  parçalarına sııgınarak yasamlarını kurtarabilecekleri de akla gelen bir  teoridir. Eflatun da bunu bu sekilde yansıtmıstır.

Uluslar dönem dönem geçirdikleri gelisimleri ve uygarlıkları  zamanla unuturlar. Felaketler, tufanlar, depremler çok seyi yok eder, kalan  harabeler bir tas yııgınıdır. Bir yüzyıl öncesine dek Mısır halkı hiyeroglifleri  okumaktan ve geçmis Mısır’ın üstün uygarlııgının derecesinden habersiz  yasıyorlardı. Iranlılar'ın Pers ve Darius hakkında hemen hemen hiçbir bilgileri  yoktu. Sonraları arkeolojik arastırmalar aracılııgıyla eski yazılar desifre  olunca çok seyler öıgrenildi. Ulusların bugünkü durumlarından çok daha üstün bir  uygarlııga sahip oldukları anlasıldı. Yunanlar ve Romalılar da aynı  sınıflandırmaya girebilir.

Kafkasya’ya  gelince konumuzun içine giren, özellikle Kuzey-Kafkasya birçok efsane ve  masallara konu olmus, iklimi, geçmisi, coıgrafyası ve tarihi ve insanları ile  çok ilginç bir ülkedir. Özellikle Çerkesya bölgesi, Maikop ve çevresinde  19.yüzyıldan beri yapılan arkeolojik kazılarda çok ilginç ve deıgerli kral  mezarları, Katakomb Kültürü ve Uygarlııgı’nın kalıntıları bulunmustur (E.  Chantre). Yine sahilde Tuapse' den içerde Osetya’ya kadar olan bölgede (ki  burası eski Çerkesya bölgesi olarak kabul edilir) Dolmen denilen tekparça tas  yapıtlara rastlanmaktadır. Bunların birer mezar mı yoksa birer anıt mı oldukları  henüz belirlenememistir.


Kafkasya’ya  iliskin çok yapıt yazmıs olan Ingiliz John F. Baddeley, ikinci yapıtında  Kuzey-Kafkasya’da görmüs olduıgu çok ama çok büyük harabelerden sözeder. John F.  Baddeley bu bölgede Çarlık zamanında ve sonra uzun soluklu geziler yapmıstır.  Baddeley, dünyada bir esinin ancak Bolivya'da, 4000 metre yükseklikte Titicaca  gölünün sahillerinde, “Tihuanaco” kalıntılarında görüldüıgü söyler. Bu “devasa"  harabelerin nasıl Kafkasya’nın bu yüksek bölgelerine binlerce yıl önce, ne gibi  aletlerle ve kimler tarafından yapıldııgı gizemi hala çözülmemistir.


Baddeley'in gördüıgü harabeler Osetya  bölgesinde, Kaluat köy sırtlarında, Edisa adı ile anılır. Yazar bu kalıntıları  Kafkasyalı arastırmacı Prof. Melitset Bekof ile gezmis ve hayran kalmıstır.  Adına “Devler Kalesi” denilen bu yapıtlar yüksek bir plato üzerine kurulmus,  birkaç dönümden fazla bir alanı kaplamaktadır. Volkanik olduıgu söylenen ve  yüzlerce ton aıgırlııgında kayalardan yapılmıstır. Dikdörtgen seklinde olan  duvarlarının kalınlııgı yerine göre üç metreden fazladır. Taslar tekparça  bloklardan kesilmis ya da yontulmus deıgildir, sanki kalıptan çıkmıssa benzer,  yüzlerce ton aıgırlııgındadır her bir tas. Herhangi bir madde (çimento gibi) ile  yapıstırılmamıs olmaları ilginçtir. Oldukça düzgün sekilde aralarında milimetrik  bir açıklık olmadan birbirlerine uyum saıglamıslardır. Böylece bu görkemli yapıt  insan üstü bir kalıntı görünümü vermektedir. Baddeley’in sorusuna yanıtı, Prof.  Melitset Bekof verir. Bu harabelerin Keltler'den kalma olabileceıgini söyler.  Ancak Baddeley' e göre bu yapıtın Kafkas-Nart mitolojisine de dayanabileceıgi  düsünülebilir.



Bunun gibi daha birçok  açıklanamayan gizemlerle dolu Kafkasya'da geçmiste çok büyük bir uygarlııgın  bulunduıgu ve orada yasamıs insanları etkilediıgi inkar edilemez. Sonradan halk,  deıgindiıgimiz gibi bu büyük uygarlııgı unutmus, basit bir pastoral yasam  yasamaya baslamıstır. Ancak en ilginç nokta sudur: Kuzey-Kafkasya halkları,  özellikle Çerkes dediıgimiz, Adigeler ilk çaıglardan beri bu ülkenin otokton  yerel topluluıgunu olusturmaktadır. Adigelerin, Shabze denilen yazılmamıs ancak  en küçük noktasına kadar uygulanan töre ve adetleri, yani bir bakıma anayasaları  vardır. 19.yüzyılda Avrupalılar'a oranla yalın bir yasam ve toplum düzeni  yasayan Çerkeslerin arasına gelerek yıllarca yasayan Ingiliz arastırmacı ve  gezgin James S.Bell, bu insanlar için; “Bütün gördüklerimin bana verdiıgi kanı  sudur, genellikle Çerkesler, simdiye kadar tanıdııgım, isittiıgim ve okuduıgum  ulusların en kibar ve nazik olanıdırlar" diye yazmıstır.



Yine Çerkesleri 1818-1819 yıllarında  ziyaret etmis olan Sövaye Kont T.De Marigny, bu insanların arasındaki terbiye,  büyüıge ve kadına saygı, kendilerine sahip olmada gösterdikleri irade ile  konukseverlik, fazilet ve inceliklerini uzun, uzun anlatır. Daha da ötesi, eıger  aile durumu uygun olsa, bu insanlar arasına yerlesip geri kalan yasamını orada  yasamak istediıginden sözeder.

http://www.bestoffrm.com/104744-atlantis-ve-cerkezya-atlantis-ve-cerkezya-hakinda-bilgi.html

Simdi  en önemli noktaya gelelim. Yazılı yasaları, polisi, üniversitesi, yazılı bir  edebiyatı ve maliye kurumu, para, altın ve diıger deıgerli madenlere dayanan bir  ekonomik düzeni olmayan bu toplumun, ilkel, barbar bir kabile düzeni olması  gerekirken; halkın birbirini yaıgmalamaya, eıglenceye, içkiye düskün korku ve  dehsetin kol gezdiıgi bir düzende yasaması gerektiıgi kosullarda bu nasıl  olmamıstır. Tersine bu ilkel kosulların var olduıgu bu toplumda, 1000 yıllık bir  gelismeden geçmis bir Ingiliz ulusunun ya da diıger ileri ulusların, eıgitim,  yasa ve devlet otoritesi ile gelismis niteliklerine karsın bunlar görülmektedir.  Bu ileri ülkelerde bu gibi töreleri ve terbiyeyi uygulamak için, yüzlerce yıllık  öıgrenim ve eıgitim ile devamlı yenilenen yasalar yapılır ve bunlar polis, asker  vb güçlerle yürürlüıge sokulurken, Çerkeslerde bu gelisme tümüyle doıgal olarak  uygulanmakta ve yüzyıllardan beri devam etmekteydi. Rus isgaline dek (1864)  baıgımsız Çerkesya'da yalnız konuk olmayan ve izinsiz ülkeye giren yabancılara  karsı saldırı ve düsmanca hareket görülmüstür.


Çok eski dönemlerde Araplar büyük tufandan önce var olan bir ada  uygarlııgından ve burada yasamıs olan “Ad” diye bir kavimden sözederler. Bu  Ad’ın deprem ve tufan sonucu battııgını efsane ederler. Bu batan “Ad” efsanesi,  Atlantis efsanesiyle ile aynıdır (Charles Berlitz,Mystery of Atlantis, 1976).